Denemeler 960
Paylaş:

How altus looks like on a tablet

Hayat işte kimi zaman beklediğimiz, kimi zamanda beklemediğimiz anlarda bize deneyimler sunuyor. Pandemi beklemediğimiz bir zamanda beklemediğimiz bir misafir olarak yaşamlarımıza dahil oldu. Dahil olan bu beklenmedik misafir nerdeyse bir yıla aşkın süredir yaşamlarımızda. Tabi bu kadar ani gelen ve uzun süre kalan misafir  yaşam düzenimizi ve ilişkilerimizi farklı boyutlarla etkiledi ve etkilemeye devam ediyor…Bu yazıda sadece pandeminin yaşam düzenimize etkilerinden bahsedeceğim.

Yaşam düzeni günlük rutinimizi ve alışkanlıklarımızı barındıran durumlardan oluşan daha stabil yapılardır. Bu yapılardan zaman zaman şikayet etsek de biz insanoğlunu (bedensel duygusal, zihinsel, davranışsal, ruhsal) düzenledikleri için güven veriler ve bu yüzden yaşam düzenlerimizin değişmelerini de çok istemeyiz. Pandemi bu düzeni hem içinde barındırdığı özellikler (bulaşıcılık, riskli olması) hem de beraberinde gelen önlem şartları (fiziksel mesafe, maske vb) sebebiyle epey değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Bu değişimle ev içinde ve daha az sosyal temaslı yeni bir düzen ortaya çıkıyor. Bu düzene uyum sağlamayı kimi zaman ret ediyor, kimi zaman kabul ediyoruz..

Özellikle pandeminin ilk başlarında ve ilk önlemlerde bu düzen değişikliği organizmamızı  tehdit etti ve kaygılandırdı. Ancak bu kaygı çoğumuzu ev içinde ve sosyal ilişkilerde olumlu veya olumsuz yönde canlı tuttu. Canlılık kaygının doğal yapısında olan bir özellik olduğundan bizler kaygılarımızı hafifletmek için en temel refleksimiz olan olan tutmaya ve beraberinde gelen tutma davranışlarına ( yemek yapma,  ekmek yapma, film izleme, çevrimiçi etkinliklere katılma) yöneldik. Böylelikle sanki organizmamız tehditle başa çıkıyor hissetti.  Hatta evde de yapılacak şeyler varmış, evde de bir önceki  yaşam düzenimiz çok sarsılmadan idare ettik dedik.  Çünkü düzen ortalama 3-6 ay arası değişir. Ve biz 3 aydan sonra yaza girdik. Ve yazın vaka sayısın azalması, önlemlerin biraz daha eski koşullarına yakına dönmesi organizmamızı biraz tehdit algısından çıkarıp umutlandırdı ve oh be düzenimiz değişmedin atladık dedik.

Dedik demesine de pandemi bunu demedi ve sonbaharın gelmesi ile durumlar değişti ve yeniden önlemler hayatımıza girdi. Ve işte asıl pandemin etkilerini yaşamaya başladığımız asıl evre başladı. Artık pandemi yaşam düzenimiz ve organizmamız için daha gerçek ve daha tedirgin edici bir tehdit. Ve doğal olarak bu tehditte karşı organizmamız sürekli tehdit algısında durmaktan pasif agresif öfkeli ve yorgun. Bu pasif öfke ve yorgunluk, ve biraz da tükenmişlik yine çok doğal olarak bizi bırakma refleksimize ve bırakma davranışlarımıza (boşver gitsin, erteleme, bir şey başlatmada isteksiz olma ve başlatmama) yönlendirdi.  Ve bu bırakma davranışlarımız ise  bizleri daha  depresif ruh haline, umutsuzluğa ve çaresizliğe itmeye devam ediyor…

Çoğumuz eski düzenimi istiyoruz. Ancak o düzende de ve yeni düzende de bir şeyi tutmuyoruz. Peki o zaman ne yapacağız? Eğer eski veya yeni fark etmeksizin düzenimizi, işlevimizi korumak ve beraberinde fiziksel ve ruhsal sağlığımızı korumak istiyorsak yine tutma davranışlarımızı artıracağız.

Okumayı bıraktıysak bir sayfa da olsa okuyarak günlük rutinimize bunu dahil edeceğiz.

Arkadaşlarımızı aramayı bıraktıysak bir arkadaşımızı çevrimiçi ve yüz yüze görebileceğimiz aramalar yapacağız..

Yemek yapmayı bıraktıysak sevdiğimiz bir yemeği yapacağız…

Kısaca yaşama devam etmek istiyorsak anne rahmine tutunduğumuz gibi ve ilk doğduğumuzda annemizin parmağını tuttuğumuz gibi yaşamı ve bize sunacağı deneyimleri tutacağız. Ha bu şu demek değil sımsıkı sürekli tutacağız.Eğer yaşama devam etmek istiyorsak tutma ve bırakma reflekslerimi ve beraberinde gelen davranışları zaman ve bağlama göre kullanmayı ve dengelemeyi öğrenmemiz gerek…

Kasımdan beri bırakmayı deneyimlediysek, tutma-bırakmayı dengelemek ve beraberinde dengelenmek için artık tutmaya geçsek hiçte fena olmaz. Tutmayı ve bırakmayı hepimizin sağlıklı deneyimlemesi temennisi ile…